Türkiye’de yazılı basının vahim durumu…

not: zaman içinde medyada yer almakta olan konu ile ilgili yazıları da yorumlar kısmına eklemekteyim; konuyla ilgilendiyseniz ara ara incelemenizde fayda olabilir.

Dünya’da bir süredir iyi satanlar arasında tanınan gazetelerin yakın gelecekteki kaderi tartışılıyor; New York Times ve Washington Post örneğin şimdiden, yakın zamanda online versiyonun ücretli üyelik sistemine tabi olmasını düşünmeye başladı bile. Bilginin ve bilgi dolaşımının paralı olup olamayacağı (hele ki bu agresif social networking çağında) tartışması bir yana elbette ki sözkonusu dünyaca ünlü bu gazeteler çeşitli promosyon seçenekleri (örneğin üyelikle birlikte okuyucuya Kindle sağlanması gibi) üzerinde de kafa patlatıyor… Bu arada bir not da eklemek gerek, geçtiğimiz hafta İngiltere’de yeni bir telif hakları yasası kapsamında, gazetelerden alınan aktif linkler üzerinde telif ücretlendirilmesine gidilmesi gibi garip, uygulanması imkansız görünen bir tasarı sunuldu; sanırım henüz bir sonuca varmadı ama tasarının ortaya atılması sonucunda ortaya çıkan çalkantı sanırım böyle bir yasanın uygulanamayacağının belirtisini ilk saniyesinde ortaya koydu…


küresel mali krizin aynı hızla devam edeceğini varsayarsak (ki aksini düşünmek için halihazırda iç ferahlatıcı bir durum da mevcut değil) çok yakında bu yabancı, geniş kadrolu ve gerçekten haber yapan/sunan (bir sonraki paragraf için buna dikkatinizi çekmek istiyorum) gazetelerin fiziksel etkinlikten sanal etkinliğe geçişi süresi çok da uzun olmayacak kanımca….


Gelelim Türk medyasına; çoğunluğu yetersiz elemanlardan oluşan, habercilikten bihaber, dış kaynaklardan futursuzca ikinci el haber yapan; habercilik anlayışı hamasete dayalı Türk gazeteleri yavaş yavaş (ya da aslında gayet de hızlı, sonuçta global etkileşimden kaçınılamıyor günümüzde) karşılarında bilinçli, seçici ve eleştiren bir okur kitlesi bulup okuyucu kaybetmeye başlayıp sırtlarını artık büyük sermaye gruplarına aynı rahatlıkla dayayamazlar ve fizikselden aynı şekilde sanala geçiş yapmak zorunda kalırlarsa verecekleri kararlar ne olacak?

Gazeteler için ödediğimiz ücretin neredeyse tamamının baskı, kağıt ve dağıtım masraflarını; reklam ücretlerinin ise kadrosunu kompanse ettiğini düşünürsek; kabataslak bir genelleme dahilinde aslında elimize geçen yarısından fazlası reklam dolu, uyduruk magazin haberleri ile süslü, ara ara okumaya değer bir-iki köşe yazısı bulunan yazılı basının çoktan miyadının dolduğunu; gerçek gazeteciliğin ise kuruluşlar tarafından değil şahıslar tarafından internet ortamında gerçekleştirilebileceğine inansam da; kurumsal gazetelerin de internet sayfalarının basılı versiyonlarından daha fazla okunduğu aşikar durumda…

Peki, online ortama geçtiklerinde ve okuyucu seçimleri kendini daha etkin bir şekilde ortaya koyduğunda, her an çağı yakalamak zorunda olan reklam sektörünün gerçek zamanlı incelemeleri sonucunda bu kuruluşların reklam gelirleri düşmeye başladığında neler olacak… Okuyucu sayısının azalmasını gözönüne almaksızın, yurtdışında örnek aldıkları gazeteler gibi üyeliklerini ücretlendirme politikası üzerine gidip, bindikleri dalı iyice mi kesecekler yoksa o zaman gelip çattığında bu gazetelerin daha dolu haberler yaptığını ya da birer birer kapanıp yerlerini serbest muhabirlere bıraktığını görebilecek miyiz?

not: zaman içinde medyada yer almakta olan konu ile ilgili yazıları da yorumlar kısmına eklemekteyim; konuyla ilgilendiyseniz ara ara incelemenizde fayda olabilir.

notlar
29 Temmuz 2009:
Uluslararası ölçekte konuyla ilgili olarak Wired dergisinin baş editörü Chris Anderson, Spiegel için verdiği röportajda, yakın gelecekte haberciliğin, gazeteciliğin alacağı yol konusuna değiniyor. Ana başlık şöyle, ‘habercilik / gazetecilik bir meslek olmaktan çıkıp, hobi halini alacak’. Wired dergisini ve internet versiyonunu bu denli takip edilir hale getiren ve gelecek vizyonu konusunda sıkıntı çekmeyen böylesi bir kişinin sözlerine kulak vermekte sanırım fayda var. Chris Anderson on the Economics of ‘Free’

15 Yanıt

  1. güzel bi’ tartışma konusu.. sonuç itibariyle dönüp dolaşıp gelinen noktanın para olduğunu düşünürsek; serbest muhabirler/bloggerlar yeni neslin habercisi olacak (oldu?) ve bloglarına aldıkları reklamlar sayesinde kazanacaklar, burası kesin. reklam ve para denince yine rating’e çok okunmaya dayalı bir sistemden bahsetmek zorundayız. bu işi hobi olarak yapanlar, çok okunan iyi habercileri kopyalayarak onların önünü tıkayabilir çok rahatlıkla telif yasalarıyla ilgili ciddi düzenlemeler gerekecek doğal olarak ama hiç bir düzenlemenin bu olacakların önüne geçebileceğine inanmıyorum. dolayısıyla habercilik konusunda devlet televizyonlarının ve belki kurulacak gazetenin tekeline bir dönüş yaşanacağı kanaatindeyim. evet sırf gazeteler ve habercilik mevzunda değil televizyonculuk konusunda da trt yahut 70ler sonu 80ler başı trt tandanslı tek bir kanala dönüş olması çok mantıklı geliyor bana. devlet için çalışan disiplinli ve ciddi habercilik (devlet diyorum bak hükümet değil!) tek başına tepede altında da internet haberciliği/bloglar vs.. bilgi ve haber dolaşımı yine kısıtlanmış olmayacak.. istenen bilgiye ve habere çok kolay ulaşılacak ancak hani şu tüm özel tv ve gazetelerin kullandığı “en doğru haber” kalıbı tamamen trt (yahut muadili her ne olacaksa) ile anılacak yine yeni yeniden. daha uzun uzun anlatmak isterdim kafamdakileri ama uzatmiim şimdi 🙂

    şurda uzattım: http://kafkaesk.blogspot.com/2009/07/coktan-secmeli-koreltiyor.html

  2. sabah saatlerinde okudum bu makaleyi aslında ama umutsuzluktan mıdır sıkıntıdan mıdır bilmem, buraya eklemeyi istemedi canım; ta ki birkaç dakika evvel Cenk’in -Kafkaesk- bana bu linki FB vasıtasıyla göndermesine kadar…

    Artık koymazlık edemeyeceğim…
    Ergun Babahan -Yazılı Basının Geleceği
    http://www.stargazete.com/gazete/yazar/ergun-babahan.htm

    “Yazılı basın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir krizden geçiyor.

    Sadece yazılı basın değil, ana kanalların haber bültenleri de izlenme sıkıntısı çekiyor.

    Neden basit, teknolojideki çarpıcı gelişme.

    Artık haber her an elinizde; ister internetten, ister cep telefonundan, ister 24 saat yayın yapan haber kanallarından.

    Haberden kaçış yok.

    İster çölde, ister dağda olun, gelip sizi buluyor.

    Haberleşme kanallarının çokluğu, denetimi de olanaksız kılıyor.

    Eskiden darbe olduğunda darbecilerin yapacağı tek şey TRT’ye el koymaktı.

    Şimdi hangi kanala, hangi siteye, hangi twitter’a el koyacaklar ki.

    İran’a baksanıza.

    Ama bizim için asıl sıkıntı yazılı basında yaşanmakta olan.

    Yazın ortasına geldik, her yıl görmeye tanık olduğumuz tiraj artışının yerinde yeller esiyor.

    Gazeteleri açıyorsunuz, haberden çok kupon var.

    Üstelik gazete Türkiye’de hala çok ucuz. Amerika’da bizim büyük gazetelerle aynı sayfa sayısına sahip The New York Times, üstelik çok daha dar bir boyutu olmasına rağmen, Pazar günleri 6 dolara satılıyor.

    Buna rağmen sıkıntıda, çünkü ilan gelirlerinde büyük düşüş var.

    Tüm yazılı basında dış büroları kapatmak veya küçültmek operasyonu sürüyor.

    Stanford’da sürekli medyanın geleceği üzerine konuştuk.

    Herkesin hemfikir olduğu bir konu var, gazetecilik ölmeyecek ama illa da kağıda basılı formda olması gerekmeyecek.

    Bugün bile internet sayesinde bir gazetenin tirajı, o gazetenin yazarının etkili olmasını sağlamaya yetmiyor.

    Çünkü insanlar yazarlara her yerden ulaşabiliyor.

    Okunmama değil, alınmama sorunu var.

    Bizler için sıkıntı internetin nasıl para sağlar hale getirileceği.

    The Wall Street Journal gibi içeriğini parayla satan uzman gazeteler var ama üyeliği paralı yaparsanız, bu sefer de reklam geliriniz düşüyor.

    Amerika’da bu işin Digitürk, D-Smart gibi internet portalları ile çözülebileceği konuşuluyor. Yani bir portala üye olduğunuzda belli saıyıda dergi ve gazeteyi bedava okuyor olabileceksiniz.

    Yani size hala haber, fikir veren ürünler olmaya devam edecek ama dediğim gibi teknoloji daha fazla işin içinde yer alacak.

    Haberin demokratikleştiği yani herkesin yayıncı olma şansına kavuştuğu bir ortamda içerik ve kalitesi önem taşıyacak.

    Türkiye’de yazılı basın güven sorunu kadar içerik zayıflığı da yaşıyor.

    Haber yazımında, hikaye anlatımında ciddi sorunlar var ve maliyetler özgün haber yapımının önünde ciddi bir engel.

    Gazetelerin rağbet görmemesinde bunun da önemli bir rolü var.

    Formül basit çünkü, tepeye yarı çıplak kadın fotoğrafı, yalan dolan bir spor haberi, alelade yazılmış bir polis haberi ve bir manşet.

    Bu kadar sıradan ürün, üstelik 24 saat sonra satılabiliyorsa bile başarı.

    Üstelik kimi gazetelerin önemli kimi konulardan nasıl kaçtığı, demokratikleşme çabalarına nasıl direndiği, köşe yazarı yaş ortalamasının 75 olduğu düşünülürse kelimenin tam anlamıyla mucize.”

  3. 24 Temmuz 2009 eklentisi:
    Oray Eğin [Akşam] bugünkü köşe yazısının bir köşesini Twitter ve medyaya ayırmış…
    http://www.aksam.com.tr/2009/07/24/yazar/13580/oray_egin/10_maddede_cesme_bodrum.html
    “Efsanevi iletişim uzmanı Neil Postman yaşasaydı ne derdi acaba? Postman, medya literatüründe bir klasik olan ‘Amusing Ourselves to Death’ kitabında telgrafın icadının günümüz gazetelerini nasıl şekillendirdiğini uzun uzun anlatıyor. Birbirleri hakkında hiç fikri olmayan insanların bu icat sayesinde iletişim haline geçtiğini, bu yöntemin ‘kendi dünyasını ilgilendirmeyen bir haberin’ de gazetede yer almasını sağladığından bahsediyor.
    Yaklaşık 10 yıldır internetin gazetelerin geleceğini nasıl şekillendireceğine dair bir tartışma yaşanıyor. Kağıt yok olur mu, başka bir form bulunur mu, kindle gibi aletler kağıdın yerini tutar mı – göreceğiz.
    Ancak tek bir gerçek var: Gazetecilik ölmeyecek, mecrası değişse de. Bugün tüm dünyada iyi bir haber gazete sattırıyor, sayfa tıklatıyor.
    Gazetelerin geleceğine ilişkin tartışmalar hep kağıdın akıbeti üzerinde kilitleniyor. Oysa bırakalım bunu, yeni gazetecilik diline bakalım.
    Çok basit bir sorudan, ‘ne yapıyorsun’dan yola çıkan ve ‘derdini 140 karakterde anlat’ diyerek başarıya ulaşan Twitter basının geleceği olabilir mi?
    Tıpkı geçmişin telgrafı gibi alternatif bir ‘haberleşme’ aracına döndü bu site. Sanırım etkisi bloglardan ve İnternet’in tamamından daha fazla olacak medya üzerinde.
    Çünkü her şey kısa ve öz. Dahası anında. Ve kaynağından direkt ulaşıyor. Etkilerini medya üzeride tartışmamız gerekiyor. Bu konuyu Cumhuriyet’te haftalarca tartışan Emre Kongar hocanın dikkatine sunarım ilk başta.
    Not: Merak edenler benim tweet’lerimi de takip edebilir: twitter.com/orayegin”

  4. […] Emre Yerlikhan on Türkiye’de yazılı basının vahim durumu…Emre Yerlikhan on Türkiye’de yazılı basının vahim durumu…ozan demirci on […]

  5. Referans Gazetesi’nden Gürül Öğüt’ün konuya ilişkin haberi:
    http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=126504
    Kağıt Baskıya Son Veren Gazete internette yaşayabilir mi?

  6. Akşam Gazetesi’nde Aslı Aydıntaşbaş, “Yaşasın Bedava” başlıklı köşesinde bu konuya girmiş. Önce linkini vereyim: http://www.aksam.com.tr/2009/07/26/yazar/13662/asli_aydintasbas/yasasin_bedava_.html
    şimdi ise kısa bir alıntı:
    “Benden duymuş olmayın, geçenlerde belli başlı gazetelerin genel yayın yönetmenleri sessiz sedasız bir zirve için bir araya geldi. Bu ilk de değil. Anladığım kadarıyla bu toplantıları zaman zaman yapıyorlar. Dertleri ne? Yoksa gizlice Ergenekon tartışıyor ya da Abdullah Öcalan’ın 15 Ağustos’ta açıklayacağı ‘çözüm paketine’ karşı ortak tutum mu belirliyorlar?
    Hayır efendim, genel yayın yönetmenlerinin kafa yorduğu mesele Kürt sorunu ya da HSYK gibi dünyevi olaylardan çok daha çetrefil, çok daha umutsuz. Gazete yöneticileri ve reklamcıları bir araya getiren, kibarca herkesin ‘Sektörün Sorunları’ dediği şey. Yani? Yani tıp literatüründe ‘Eyvah internet bedava, reklam pastası büyümüyor, tirajlar düşüyor, çözüm bulamazsak bu gemide hepimiz batarız’ diye nitelendirilen sendrom.”

  7. Erdal Şafak bugünkü yazısında “Tüfek İcat Oldu” alt başlığıyla 3G’nin okur gazete ilişkisini nasıl değiştireceğine kısaca değinmiş…
    http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2009/07/27/iletisimde_yeni_cag
    “Peki, 3G teknolojisiyle hayatımızda ne, daha doğrusu neler değişecek? Sayılacak gibi değil. İnanılmayacak kadar çok yeni ürün ve hizmetle tanışacağız.
    Ama 3G teknolojisi özellikle bizim mesleği, medyayı etkileyecek. Hayır, “Tüfek icat oldu” diye “Mertlik bozulmayacak…” Tam tersine.
    Örneğin, TV kameramanları artık o büyük ve ağır kameralarla haberden habere koşturmaktan kurtulacaklar. 3G teknolojisine uyumlu cep telefonları bile kamera işlevini görebilecek. Bu da en çok haber kaynaklarını sevindirecek. Basın toplantılarında bir kamera ormanıyla kuşatılmaktan kurtulacaklar.
    Çok yakın bir gelecekte televizyona cep telefonu üzerinden canlı yayın aktarılabilecek.
    Mobil cihazlarla çekilen fotoğraflar ve görüntüler gazetelerin haber merkezlerine mobil ortamda birkaç saniyede ulaştırılabilecek.
    Ama en önemlisi mesleğimizin yapısı değişecek. “Vatandaş gazeteciliği” hayatımıza veya mesleğimize girecek. Yani herkes ama herkes gazeteci olabilecek, gazetecilik yapabilecek. Nasıl? Herkes haber yapabilecek, haber fotoğrafı çekebilecek, yorum yazabilecek ve bunları mobil cihazlarla internet platformlarına taşıyabilecek. Göreceksiniz; bloglarda, kişisel internet sitelerinde patlama yaşanacak.
    Bitmedi; çok yakında okur sabah eline aldığı gazeteyi, isterse gün boyunca güncelleştirebilecek. Yani sadece muhabir değil, editör, sayfa sekreteri, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni de olabilecek.
    Elbette gazetelerin merkezleri de 3G ile yeni imkânlara kavuşacak. Bunların birkaçıyla Perşembe sabahı tanışacağız. O gün SABAH’ı kısmen 3G teknolojisinin sağladığı ürünler ve hizmetin desteğiyle hazırlayacağız. Sonucu sizinle paylaşırız.”

  8. 30 Temmuz 2009:
    Hürriyet Gazetesi’nden Cengiz Semercioğlu, bir süredir Hıncal Uluç’un köşesinde değinip durduğu, ‘teknoloji gazeteciliği öldürdü’ argümanına kısa bir cevap veriyor…

    Teknoloji Gazeteciliği Öldürdü mü?..
    http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/12175183.asp?yazarid=105&gid=61

    Hıncal Uluç’un en sevdiğim yanı hepimizden gençtir…

    Olaylara bakış açısıyla, hayatın içinde olmasıyla, kurduğu ilişkilerle yıllarca hep kendini yeniledi, kendini de köşesini de hep dinamik tuttu.
    Bu yüzden de köşesi çok okunuyor.
    Zihni bu kadar yenilikçi birinin teknoloji konusunda takındığı tutucu tavır ise anlaşılır gibi değil…
    Maillere bakmadığını, internette sörf yapmadığını, zorunlu olmadıkça cep telefonu kullanmadığını defalarca yazdı köşesinde.
    O kendi tercihi…
    Ancak dün bir adım daha öteye gitti ve her bilimsel gelişmenin basını bir adım daha geriye götürdüğünü yazdı.
    “Elinde olsa gazetecilin elinden laptopları bile alırdım” dedi…
    3G teknolojisinin de gazeteciliği iyice öldüreceğini söyledi ve ekledi “1960’lı yıllarda yapılan gazeteciliğin düzeyine bugün sahip değiliz”…
    Arşive girdim açtım 1960’ların Hürriyet’ini, bakayım Hıncal Abi’nin övdüğü gazetecilik düzeyi neymiş diye…
    Hürriyet 6 sayfa yayınlanıyor, sadece 6 sayfa tamamı siyah-beyaz.
    O yıl uçak kazası olmuş Amerika’da, hem de New York üzerinde iki uçak çarpışmış, bugünün İkiz Kuleleri faciası gibi bir şey olmalı…
    Ölü sayısı 136, yani facia büyük. Hürriyet olaydan iki gün sonra Münih’te yaşanan tren kazasıyla birleştirip birinci sayfadan duyurmuş haberi ama tek bir kare fotoğraf yok uçak kazasından…
    Amerika’dan fotoyu bulup getirmek, büyük iş…
    27 Mayıs darbesi olduğu gün, sadece birinci sayfadan duyurulmuş, iç sayfalarda ne bir yorum var ne bir görüş…
    Çünkü gazetede köşe yazarı yok…
    O zaman arka sayfa güzeli de yok, ama 4’üncü sayfada hep bir güzelin haberi var; Marilyn Monreo, Sophia Loren’in haftalar sonra Türk basınına yansıyan çeviri haberleri…
    Fenerbahçe-PTT’yi yenmiş tek kare fotoğraf, küçücük bir haber arka sayfada…
    Ama hakkını yemeyelim o dönemki gazeteciliğin, mesela aynı yıl Galatasaray, Fenerbahçe’yi 5-0 yenmiş 4 golü de Metin Oktay atmış, spor sayfasında her golün fotoğrafı var, derbiye geniş yer ayrılmış. Bugün için hiçbir şey değil ama o döneme göre güzel sayfa…
    Dün sabah uzun süre 1960 tarihli gazete sayfaları arasında dolandım durdum da, Hıncal Abi’nin “Bugün 10’da biri bile yapılmıyor” dediği gazeteciliğin hiç de abarttığı kadar olmadığını gördüm.
    Ortada gazetecilikten çok, zorluk ve çekilen çile var…
    Dün Hıncal Abi de anlattı işe bir fotoğrafı göndermek, gazeteye bir haberi yazdırmak bile 6 saat o yıllarda…Mesai bitti zaten, o gazeteci ne zaman özel haber yapacak, ne zaman araştırmaya gidecek.
    Bugün teknolojinin gazeteciliği getirdiği nokta ise ortada, 3G gibi her yeni teknolojinin bu mesleği daha da zenginleştireceği kesin.
    O yüzden Hıncal Abi’ye katılmam mümkün değil.
    Bugün teknoloji sayesinde dünya çapında gazetecilik ve habercilik yapılıyor. Örnek verdiği 1960’larda ise haberden çok zorluklarla boğuşuluyordu…
    Hıncal Abi’den hayatın her alanına karşı gösterdiği yenilikçi duruşu teknolojiye de göstermesini bekliyoruz.
    Bakınız Mehmet Barlas’a…
    Eminim 3G telefonların çoğunu çoktan test etmiştir bile…

  9. 30 Temmuz 2009
    Cengiz Semercioğlu gibi elbette ki bir teknoloji hayranı olan Mehmet Barlas da Hıncal Uluç’un aynı argümanına değiniyor köşesinde…
    3G’li, internetli, diz üstülü dijital dünyaya selam…
    http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2009/07/30/3gli_internetli_diz_ustulu_dijital_dunyaya_selam
    uzunca bir yazı ve gerçekten de kısa kısa parçalar almak yazının bütünlüğünü bozacak, o yüzden mutlaka bir ziyaret edin linki.

  10. 30 Temmuz 2009
    Akşam Gazetesi’nden İsmail Küçükkaya da gazeteciliğin ve haberciliğin geçirdiği/geçirmekte olduğu evrim konusuna değinmiş.
    Muhabirlik Ruhu
    http://www.aksam.com.tr/2009/07/30/yazar/13702/ismail_kucukkaya/muhabirlik_ruhu___.html

  11. […] Notlar | 5 Ağustos…Basından Notlar | 5 … on Sigara YasağıEmre Yerlikhan on Türkiye’de yazılı basını…Emre Yerlikhan on Türkiye’de yazılı basını…Emre Yerlikhan on Türkiye’de […]

  12. Bizibozmaz.com’un ‘Değerli Basın Mensupları bu videoyu dikkatle izleyin’ başlıklı, Türkçeye de çevirmiş oldukları video için: http://www.bizibozmaz.com/2009/08/05/degerli-basin-mensuplari-bu-videoyu-dikkatle-izleyin/#more-6047

  13. Milliyet Gazetesi’nden Hurşit Güneş, ‘Video, radyo yıldızını öldürdü.’ başlıklı makalesinde bir magazinleşen basın eleştirisini kaleme almış.
    http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1124924&AuthorID=56&Date=05.08.2009&b=Video,%20radyo%20yildizini%20oldurdu&a=Hursit%20Gunes&ver=07

  14. nail güreli de bugün milliyet gazetesi’ndeki köşesinde “gazetecilik ciddi iştir” başlıklı yazısında hem günümüz gazeteciliğine değinmiş hem de ertuğrul özkök’ün “gazeteciye bırakılmayacak ciddi iş” başlıklı yazısına ufaktan dokundurmuş: http://tinyurl.com/lcu6nh
    ertuğrul özkök’ün yazısı da burada: http://tinyurl.com/mrpukh

  15. […] yorumlar Basından Notlar | 8 … on Kaynaksız Yürüten Medya Ö…cenk k. on Türkiye’de yazılı basını…Emre Yerlikhan on Türkiye’de yazılı basını…Emre Yerlikhan on Türkiye’de […]

Yorum bırakın